ŞÜKRÜ UYAR WEB SİTESİ - Ve İnsan Üzerine


                                 VE İNSAN PSİKOLOJİSİ ÜZERİNE…

           “Kendini olduğu gibi kabul etmek istemeyen tek varlık insandır.” 
                                                                                    -Aristoteles- 
         “İnsanların en zavallıları hiç kimseye güvenmeyenlerdir. Onlar kimseye güvenmedikleri için onlara da kimse güvenmez.” 
                                                                                     -Epictetus-
 
         Sorunlu birtakım insanlar haliyle muhatap oldukları diğer insanlara da sorun yaratırlar. Sağlıklı davranış sergileyemeyen bu insanlar kendilerince haklı olduklarını zannettikleri konularda demir kesilerek bükülmek istemezler. Bu tip insanlar dışardan bakıldığında son derece mülayim olarak görünürler. Kendi iç dünyalarını kimseye açmazlar. Kendilerini tanımanız için birebir muhatap olmanız gerekir. Kendisiyle bir mekânı paylaşmanız, ticari bir atılımda bulunmanız, komşu olmanız ya da herhangi bir konu üzerinde birlikte çalışmanız, o insanı tanıma açısından yeterli olacaktır. Kuşak farkından dolayı ortaya çıkan birtakım anlaşmazlıklar her ne kadar önemli değil gibi görünse de, aslında en büyük çatışma bu kuşak farklılığından ileri gelmektedir. Bu tür durumlarda insanlar birbirine uyum sağlayamaz. Tartışmadan ziyade o insanlarla bir çatışma söz konusudur. Kendilerini her konuda haklı gören bu tip insanları yumuşatmak zor olduğu gibi, onlara birtakım şeyleri kabul ettirmek de mümkün değildir. Örnek verecek olursak; evliliği kötü sonuçlanan biri evliliğe kötü bakmakta, kadınlara karşı olumsuz bir tavır sergilemekte, hatta onlardan nefret bile etmektedir. Boşanmasına neden olarak, kendi hatalarını değil de sadece eşini suçlu gören bu bey, çocuklarının annelerinin yanında yer almasını kabul etmemekte, çocukların bu tavırlarından dolayı onlara da gizli bir kin duymaktadır. Hatta bazen “evlilikte sorun” konulu bir filmi seyrettiğinde tüm kinini o filmdeki çocuklara ve kadına yöneltmekte, içinde birikmiş olan birtakım duyguları da dışa vurarak hem gerçek kişiliğini sergilemekte, hem de kendince deşarj olmaktadır. Kadına sadece cinsel açıdan bakıp ona her zaman bu açıdan bakmayı doğru kabul etmiştir. Bir annenin çocuklarınca ya da toplumca sevilmesi ve takdir görmesi ona göre babalara yapılan bir haksızlıktır. Aslında bu tip insanlar hatanın kendilerinde olduğunu bilmekteler. Ancak kendileri bunu görmezlikten gelerek kendi suç ya da hata payını da karşı tarafa aktarırlar. Onlara göre hiç kimse doğruyu bilmez, sadece kendileri doğruyu bilir. İnsanları hor görmeyi, onlara karşı davranışlarında açık olarak yapmasalar da kapalı olarak bunu vurgularlar. Başkaları doğruyu konuşsa da onlar her zaman muhalif olmayı adet edinmişlerdir. Karşısındaki kişi yaşça küçük de olsa onu kendisine rakip olarak görür, hatta o kişiyi bazı konularda dahi kıskanırlar. Örneğin, kendi tıraşına dikkat eder, her türden ayakkabı ve elbise alır, hareketlerinde kendi yaşından daha genç davranmaya özen gösterir, hatta içinde bulunduğu yaşı kabul etmez, kendilerine de her zaman iltifat edilmesini isterler. Kendilerini herhangi bir konuda eleştirdiğinizde “Sen daha dünün çocuğusun, gerek almış olduğun eğitim gerekse hayat tecrüben açısından değil bana rakip olmak, karşımda bile duramazsın.” gibi sözler sarfederek yapılan eleştirileri sert bir dille reddederek tepki gösterirler. Bu tipler kendilerini bilerek yalnızlığa iterler. Arkadaş edinmek, değişik ortamlarda bulunmak, sahip olduklarını sevdikleriyle paylaşmak, verici olmayı alıcı olmaya yeğlemek istemezler. Unutulmamalıdır ki, vermesini bilmeyen almasını da bilmez. Sevgi vermeyen insan sevgi de görmez. Her şey karşılıklıdır. Yalnız kalmış insan kolay kolay paylaşıma girmez. Yalnızlık artık onun ruhuna işlemiştir. Onun için yalnızlık, sıkılmaktan ziyade bir zevk haline gelmiştir. Bunun nedenini bizler o insanın gerek çevresiyle uyum sağlamasındaki yetersizliğine gerekse kendi içinde yaşadığı depremlere bağlıyoruz. Sorunlu olan bu tip insanlar kendilerine güvenmedikleri gibi başkalarına da güvenmezler. Onlardan gelecek herhangi bir yardımı da kabul etmezler. Kendileri yardıma muhtaç da olsalar bu durumlarını belli etmemek için ellerinden geleni yaparlar. Onlar her zaman toplumda en iyi, en güçlü, en yetenekli, en…olmak isterler. Böyle davranmaları, sıkıntı duydukları konulardan biraz olsun uzaklaşmasını sağlayacaktır. Bu da onları geçici de olsa sakin kılacaktır. Evlenmeyi çok istediği halde bir türlü bu arzusunu gerçekleştiremeyen bir kişi, bu niyetini çevresine belli etmeyip evliliğe karşı olduğuna dair bir tavır sergilemektedir. Özde var olan niyetin görünürde yok gibi gösterilmesi de aslında bir sorun olarak görülebilir. Bu insanın istekli olduğu halde kendine bir eş bulamaması, onun psikolojisi üzerinde olumsuz etki yapmakta, artık karşı cinse de hem sitem hem de nefret duymaktadır. Burada kişinin çevreyle olan iletişimin zayıflığı, sosyal yapısı, değer yargıları vs. rol oynamaktadır. Fakat kişi bu durumunu görmezlikten gelerek kendi yetersizliğini dış etkenlere bağlamakta… Mesela bu kişi bir üniversite mezunuysa ve günün ekonomik koşullarına göre iyi bir konumda ise, ancak sahip olduğu bu artıyı hiç kimse görmüyorsa ona göre kadınlar zeki değildir. Yani ona göre, bir bayana bir üniversiteli talip olduğu zaman bayanın bu fırsatı kaçırmaması gerekir. Çünkü ona göre memur olmak ya da doktor, öğretmen, subay gibi herhangi bir meslekten olmak, eşi için –herhangi bir işte çalışmıyorsa- bir kurtuluştur. Maddi sıkıntı içinde olan kadınlar eğer içinde bulundukları durumun farkında değilseler ve bu durumdan da kurtulma yollarını değerlendiremiyorlarsa ona göre kadınlar aptal ve kördür. Bu da kadınlara karşı bir önyargının oluşmasına etkendir. Onun için kadının duyguları önemli değildir, aşk diye bir şey yoktur. Kadın birtakım etkenler doğrultusunda sevmelidir. Biz bu duruma kendini şartlandırma diyoruz. Sonuç itibariyle baktığımızda bireyler sahip oldukları yetersizliklerin farkında oldukları halde toplumda her anlamda yeterli görünmeye çalışırlar. Kendilerine yetersizlikleri hatırlatıldığında ise sert bir dille tepki göstererek kırıcı olmaktan çekinmezler. Onlara göre kalp kırmak -kendi kalpleri kırılmadığı sürece- önemli değildir. Çünkü çevrede yalnız kalmak ya da yalnızlığa terk edilmek, onlara göre bir yetersizlik değildir. Asıl istedikleri de toplumdan uzakta, yalnız yaşamaktır. Bu tip insanları olduğu gibi kabullenmemiz onlara bazı şeyleri kabul ettirmekten daha kolay ve daha mantıklı gelecektir. Çünkü kişiyi değiştirmek birçok alışkanlığın, tabunun ve önyargının değiştirilmesi demektir. Bu da çözümü, görünürde kolay fakat özünde zor olan bir probleme benzer.

Bugün 1 ziyaretçi (1 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol